Baca Temizliği 2024
Baharım, dilek tutabilsene,
hepimiz için
Bize söyleme, bize söyleme
Ne dilerdin?
Baharım, dilek tutabilsene,
hepimiz için
Bize söyleme, bize söyleme
Ne dilerdin?
Göğün kuşağının,
beklenmedik büyüsünü
İlk defa gören insan yavrusunun yüzünü gördünüz mü?
Okyanuslar mı büyük?
Yanan perdeler mi?
Hatırlamakla, unutmamak aynı şey mi?
Korkunun ecele faydası var
Korkma, sönmez bu yangınlar
Sigmund Freud, insanın psikanalizden geçmesini bir tür baca temizliğine benzetir.

Yazılı iletişimi her zaman konuşmaya tercih ederim.
Telefonum çalınca çok dikkatim dağılıyor, irkiliyorum.
Sosyal medya hesaplarımın tümünde, WhatsApp dahil, bildirimlerim kapalıdır.
Gerektiği zaman, gerektiği kadar araşmaya çalışıyorum.
Dil ile kurduğum ilişkide en büyük yeri yazmak kaplıyor. Dolayısıyla bu yazının benim için bir analiz niteliğinde olacağından kuşkum yok. Sonuçta kendimle konuşuyorum.
Öte yandan yazmak, duygu olmadan mümkün değil. Yalnızca ”düşünce yazısı” diye bir şeyin olduğuna inanmıyorum. Duygu ve düşünce yazısıdır o kesin.
Çünkü bir yandan bilişsel davranışçı terapistlik yolunda ilerliyorum. Bu şu demek: Düşünce, duyguyu doğurur; böylelikle de bir davranış açığa çıkar. Bazen arada farklı geçişlerin olması mümkündür tabii ki.
Fakat, duygusuz, tarafsız bir düşünce olması mümkün değildir. Kişi, en nesnel bilimi dahi yapıyor olduğuna inansa, bu bile bir bakış açısı, bir felsefe, bir duygu içermek zorundadır.
Binaenaleyh, kaleme aldığım bu yazıda da duygularım ve düşüncelerim bir aradadır. Oradan oraya geçiş nasıl oldu demeyin; yaşam bağ kurmaktır, düşünceleri ilişkilendirmektir. Keyifli okumalar.
Zaman çok hızlı geçiyor. Samsun’daki asteğmen okulunda zamanın nasıl da durup, görev yapmak üzere atandığım Ağrı’da zamanın nasıl da akıp gittiğine şahit olduğum bir yıl geçiriyorum.

Zaman, yaşadığımız şartların onu yavaşlatmasına izin verirsek duracak aslında ama çayın bile demlenmesine sabrımız kalmamış; bu yüzden sallama çay diye bir şey çıkarmışız. Demlik çay ile aynı tadı veriyor mu, tartışılır.
”İstediğimi İstediğim Gibi Yapmazsam Olur Sistemin Dediği”
2023’te neler olduğundan ziyade, 2024’ün nasıl geçeceğine odaklıyım.
Kendimi bildim bileli aklında hep yapmak istedikleri dönen bir insanım. Bu websiteyi açmak, yazmak da bunlardan biriydi.
Benim için en büyük kaygıyı denememek, yapmamak oluşturuyor. Yalan yok, terör bölgesinde görev yaptığımdan son zamanlarda ölmekten de korkuyorum.
Kabul, ötekinin gözündeki ben de her zaman önem arz etti.
Evet, arzumun nesneleri zihnimde bir gerilim oluşturuyor. Nasıl göründüğüm, dişimde kalan maydonoz parçası, koltuk altımdan yayılan koku, fotoğrafta nasıl çıktığım, yanımdakilerin kim olduğu önem arz etmekte.
Ama inanın o kadar gerçekçi bir zemine oturdum ki son yıllarda, ulaşamayacağım hayallerin içinde yüzmek beni eskisi gibi yıpratmıyor. Bakılınca, halâ burnumun dikindeyim.

Ben bugüne kadar kimseye ”Ne yapmalıyım” diye sormadım mesela. ”Böyle bir şey yapacağım, senin fikrin nedir?” diye sordum. Atacağım büyük adımın, yapacağım değişimlerin planı hep bir sene öncesinden hazırdır bende.
Meteliksiz kalacağımı da bilsem, o denemeyi yaptım. Ezcümle, plânlar yine burun diki, ama bir farkla: Bu kez metelik hesabı da meseleye dahil.
Baca temizliği sonucum gösteriyor ki, bugüne kadar benim Türkiye’de isteyip de yapmadığım pek bir şey olmamıştır.
Bir şey planlar, düşünür ve yaparsın. Aslında sadece bu kadardır, basittir. Lâkin süperegon seni bastırır. Ailen, görüp geçirdiklerin, kültür seni özgürce hareket etmekten alıkoyar.
Bir yerde kayış kopar, o noktada karşına çıkabilecek her koşulda kendi kararını vermeye başlarsın.
Konu, ne olursa olsun, özgürlüğe, özgür düşünceye ulaşma konusudur.
Babam çok mu zengin? Yo. Her bilgiye haiz olan solcuların dediği gibi sınıfsal bir durum mu? Hiç değil.
Çok kadınlar sevdim, aldatıldım da. Gasper Noé filmlerini aratmayan ortamlarda, radikal, sıradışı takıldığım da oldu.
Sanata, spora da bulaştım. Beş parasız İzmirlerde İstanbullarda aklımdaki planı hayata geçirmek için garsonluk da yaptım.
Sivil toplum örgütlerinde de vardım, tiyatro topluluklarında da. Fight Club çetesinde de, belediye öğrenci meclisinde de.
Tren raylarının üzerinde yarım metre karda vodka da içtim. Ormanın derinliklerinde çıplak da seviştim.
Bayır aşağı 200 km. hız da yaptım, 3 km. teçhizatlı koşu da.
Defalarca kez kendi kişiliğimi bozup yeniden yarattım, alışkanlıklarıma yoklama yaptım. Sosyal öğrenmenin önemine inandım; hem deneme yanılma denemelerimden hem de insanlardan öğrendim.
Konu, ne olursa olsun, özgürlüğe, özgür düşünceye ulaşma konusudur.
Bizim ülkede toplumsal bir özgürlüğe ulaşmak hayâl. Esiriz bir kere. Örneğin, bugün devletin tüm kurumları WhatsApp’ten iletişim kuruyor. Eğri oturup doğru konuşalım, tutsağız işte.
O zaman geriye sadece bireysel özgürlük düşüncesi kalıyor. Alır mıydınız? Risk diyorum, alır mıydınız?
Ben de Adapazarı çocuğuyum, ben de ghettoda büyüdüm. Hacıoğlu – Dilmen maçlarında çok kavgaya karıştım. 4-A olarak 5-D’lere çok daldık biz okul çıkışı, çok dayak yedik. Beni de tehdit ettiler, ben sevdiklerimi kaybetmekten çok korktum; kaybettim de. Bir ara patır patır sevdiklerim öldüler benim. Herkese olmuştur, hayat bu.
Ama bak, öyle her şey sınıfsal dersen, ben de sana yaşamayı bilmiyorsun derim. Nasıl, Marx okuyormuş gibi yapmak iyi gidiyor mu? Düşüyor mu böyle?
Ama, bak yoldaş…
“Biraz okumuşsun ama yetmez sadece bununla dertler bitmez.”
Muhafaza etmediklerin için yalnızlaştığın, güçsüz ve parasız kaldığın bir dönem olacak. O zaman özgürlük ne demek sen anlayacaksın.
Güç sahipleri fazladan özgürlük için makinelerini kurmuş olacak. Sen her şeyi devletten beklemeye devam edeceksin.
Oturduğum ev zaten benim. Sen kimin özgürlüğünü kime vereceğini sanmıştın?
Çemkiren bıyıklı siyasetçileri hak ettin.
Çok satan non-fiction kitapları eleştirdin. Fiction okumak seni hayalperest biri yaptı. Bulutlar dağıldığında pat diye yere düşeceksin.
Kocasının sözünden çıkmayan bir feminist olmak senin seçimindi.
Sanatçılar solcu olur, solculuk kültürlü olmaktır, dendi sana. Para verilmeden izlenen berbat tiyatro oyununu sanat zannettin.
Teknolojiden nefret ediyorsun değil mi? Emeğin standartlaştı mı? Yapay zekayla aran nasıl? Marx okuyormuş gibi yapmak senin tercihindi.
Sen yapamıyorsun, bari mülkiyet hepimizin olsun, öyle değil mi? Psikoloji bu. İnsan doğasına aykırı, özgürlükleri kısıtlayıcı.
Özgürlük naraların eksik olmuyor. Özgürlükten de bihabersin.
Bireysel farklılıklar mefhumu, zekânın kalıtsallığı, şans faktörü umrunda değil.
Düşük zeka senin suçun değil, kendi aklınla düşünmemek senin suçun.
Benzemek istediğin kişiler, ait olmak istediğin topluluklar var. Seni yaşatmaya yetecekse devam et böyle. Ama yaşamak nedir, hiç düşündün mü?
“Daha iyi olsun” düşüncesi yüksek risk barındırır, sen hiç risk aldın mı?
Daha büyük bir dilim istiyorsun ama sen hiç pasta yapmaya kalkıştın mı?
Çok fazla erdem sinyalledin. Kendini tanımıyorsun. Başkaları öyle yapıyor diye şimdi sen de öyle yapacaksın.
Senin gibi düşünmediğimde bana özgürlük verecek gücün var mı?
Şehit cenazesi sana uymuyordu; hükümet Şeyh Said’i astığı için, Atatürkçülerin hükümete angaje olduğunu düşündüğünden, Atatürk düşüncesi pek işine gelmedi.
Grup aidiyeti için yürüyüşlere katılacaksın. Kendi fikrin yok. Çekirdek çitleyip eve dön.
Sana ayırdığım vaktin sonuna geldik yoldaş. Gerçeklerden uzaklaşmak seni daha iyi biri yapmayacak. Yo, araştırmanı önermem. Zira, baban, karın, kocan, partin ne diyorsa odur. Senin fikrinin bir önemi yok. Hoşçakal.
Salla Başını Al Maaşını
Ben biraz kızgınım. En çok da özgürlükten, eşitlikten falan bahsedenlerin hayatlarında bir risk kırıntısı dahi olmamasına. Ortaya bir şey koyabilmek için acı çekme sorumluluğunu almamasına.
Memur Cumhuriyeti’nde yaşadığımız bir gerçek. Artık en iyi okulların en iyi bölümlerinden mezun olan insanların dahi kariyer planı memurluk.
Devlet yapıları, içindeki sistemleri, birimleri ve insanları seçemediğiniz, tasarlayamadığınız yapılardır. Senin bir önemin var mı sanıyorsun?
Yo, birkaç saat mesaiye gidip iki mail ile günü edeceksin.
Salla başını al maaşını. Risksizdir. Hemen butona tıkla ve kamuda çalışmanın avantajlarını yakala. Unutma, internette kendini satmayan, kpss’ye girip hayallerini satar.
Baca Temizliği: 2023 Farkındalıkları
Anne ve babamla olan ilişkilerimin giderek kuvvetlendiği bir sene oldu. Ben anneme arkadaşım derdim; ama yanı başımda en az onun kadar iyi bir arkadaşım daha vardı: Babam.
Bazı şeyleri anlamanın yaşı var. Lâf arasında hep, ”… sen zaten istediğini yapacaksın da, söylüyorum işte yine de…” diye lâf çaktılar. Anlamazlıktan geldiğimi anladıklarını anlıyordum.
Onlar benim kişiliğime iknâ oldukça, daha iyi arkadaş olduk. Ben zaten en başından beri onların davranışlarına iknâydım. Tasvip etsem de etmesem de iknâydım. Ben onlara özgürlükçü olmayı aşıladım; onlar da bana kendi değerlerini aşıladılar. Onları çok seviyorum, iyi ki varlar.
”Ekip Çağırsam Gelir Hepsi”
Kardeşim olmadığı için hep arkadaşlarımla, kuzenlerimle sokakta it gibi koşturdum. Bu arkadaşlık, dostluk kavramları benim için çok kıymetli. Zira, en iyi dostum dediğim insan pat diye hiçbir şey söylemeden hayatımdan çıktı.
Zihnimin derinlerinde yaptığım kazılar sonucu kimin dost olduğuna artık karar verdim. Sen akreple kurbağanın hikayesini bilir misin kardeş? Peki J. Correlation’ı duydun mu? İşte, bu mini-topluluklar yalnızca benim ve dostlarımın içinde bulunduğu gizli topluluklardır…
Bu senenin bana kazandırdığı yeni, güzel insanlar oldu. Onlara bu yazıyla birlikte yeni yıl dileklerimi ileteceğim. Hani derler ya, onlar kendini biliyor. Size özel olarak mesaj attıysam, kurduğumuz ilişkiden memnunumdur, memnun kalmışımdır ve iyi ki varsınız diye düşünüyorumdur.
Sosyal Temasın Önemi
6 Şubat’ta çok ağır bir deprem felaketi yaşadık. Binlerce vatandaşımızı kaybettik, tarihle dolu şehirlerin yok oluşunu izledik. Bu olaydan sonra ağır bir şekilde travmatize olmaktan kendimi alamadım.
Önce bir hafta boyunca evde boş duvara baktım. Elim kolum kalkmadı, yemeden içmeden kesildim, bir odadan diğerine gidemeyecek hale geldim.
Bir yandan hayatta kalanların suçluluğu fenomenini yaşarken, bir yandan iyi hissetmeye ihtiyacım olduğundan bir şeyler yapmam gerektiği düşüncesiyle kendimi paralayıp durdum.
Sivil toplum kuruluşlarına gönüllülük başvuruları yaptım ve World Human Relief ekibiyle Adana’ya gittim. Orada hem bir baltaya sap olmak hem de insanlarla sosyal temasa geçmek bana çok iyi geldi. Resmen iyileşmeye gitmiştim. Alma verme dengesini de böylece bulmuştum.

Adana’dan dönünce depremzedelerin işine yarayacağını düşündüğüm, adına Kahramanmaraş Depremleri Hafızası dediğim bir içerik ile uğraştım. Acım hafifledi, medya yavaş yavaş unutturdu. Sonsuz üzülemezdim, aklımı kaçıracak gibi oluyordum. Sosyal temasa devam ettim.
Askere geldiğimde sosyal temasın önemine dair düşünceler aklımda dönüp durdu. Kendime burada tanışmadığım, dokunmadığım insan olmayacak diye söz verdim. Rehberlik Danışma Merkezi subayı olarak, gitmediğim, dokunmadığım bölük kalmayana dek çalışıyorum. Nisana kadar bir kontrol listem var ve bu listeyi eriterek, çalışma arkadaşlarıma raporlayarak terhis olmayı planlıyorum.
Pandemi döneminde o kadar içimize kapandık ki, bu bir alışkanlık haline geldi. Halbuki travma yaralarını saran, kaygıyı azaltan, hayatta yön bulmamızı sağlayan, fikirlerimizi dönüştürüp davranışlarımızı şekillendiren en önemli araçların başında sosyal temas geliyor. 2024 insanlara merhaba dediğiniz bir yıl olsun.
Baca Temizliği: 2024 Plânları
Her şey yolunda giderse nisanın başında terhis olacağım. Aylardır görmediğim, çok özlediğim anne babama, dostlarıma, arkadaşlarıma, sevdiklerime ve kedilerime kavuşacağım. 2024 için ilk planım, sevdiklerimle özlem gidermek. Askerlikten kaynaklı zayıflamış ilişkilerimi tazelemek. Ardından özlediğim hobilerim olan basketbol oynamaya ve ev partilerine geri dönmek.
Eğitim
Yeni yılın eğitim planları, öncelikle klinik psikoloji yüksek lisansı yapmak yönünde. Ek olarak, psikoterapide yeni yetenekler kazanmak adına farklı ekollerin eğitimlerini, kişilik değerlendirme testleri eğitimlerini almak ve uygulamalarını yapmak isterim.

2023’te bilişsel davranışçı terapide 0, 1 ve 2. modülleri tamamladım. Bu modüller, tanı eğitimi, teorik eğitim ve beceri eğitimini içeren 96 saatten oluşuyor. 3. ve son modül süpervizyon modülü; bu modülü de tamamlayarak bdt ekolünde iyi bir noktaya gelmeyi istiyorum.
Şu anda psikoterapi konusunda kendimi çok iyi hissediyorum. Askeriyede 250’nin üzerinde bire bir görüşme yaptım. Bunların 20’ye yakınında standart bilişsel davranışçı terapi protokolü uyguladım. Benim için müthiş bir kazanım oldu. İyi ki asteğmen olarak askere geldim, gelebildim.
İş
İş tarafındaki planlar, Pavlov Psikoloji ve Pavlovun Köpeği e-bülteninin entegrasyonunu sağlayarak yeni içerikler üretmek, yeni bağlantılar kurmak yönünde. Biraz açayım.
Pavlov Psikoloji & Pavlovun Köpeği
Pavlov Psikoloji, yüz yüze ve online olarak psikolojik hizmetler sunan bir platform. 2023’ün başında haftalık olarak devam eden psikoloji e-bültenimi askerlik görevim için atandığım yerde de devam ederim düşüncesini gerçekleştiremedim. Orada başka şeyler doğdu çünkü.
Askerliğin bana kattığı insanların en başında gelen arkadaşım sevgili Delibaş ile akşamları fazla mesai yaptık, Pavlov Psikoloji‘yi hayata getirdik.
Pavlovun Köpeği e-bülteni, yeni bir form ile Pavlov Psikoloji psikoterapi ve danışmanlık platformunun altında, Pavlov Psikoloji’nin e-bülteni olarak hayatına devam edecek.
Aynı zamanda Pavlovun Köpeği’ni bir topluluk olarak konumlandıracağım. Yeni bir topluluk kurulacağının da haberini bu vesile ile vermiş olayım. Bu topluluk düpedüz bir psikoloji topluluğu olmaktan ziyade, bir öğrenme topluluğu olarak tasarlanacak diyebiliriz.
Ben bu konuda bilgisi olduğunu düşündüğüm, fikirlerini değerli bulduğum kişilere zaten ulaşıyor olacağım. Bu topluluk hakkında ya da Pavlov Psikoloji’ye dair fikir belirtmek isterseniz bana [email protected] üzerinden ya da sosyal medya hesaplarımdan mesaj atmaktan çekinmeyin lütfen.
Çürümüşlük
Nerede kalmıştık? Heh, çürümüşlük diyorduk. Daha önce bu kelimeyi hiç bu kadar fazla ve bu kadar farklı yerlerde duymamıştım.
Hiç bu dönemki kadar ahlâksızlığa, yeğenciliğe, ayrımcılığa, kötü niyete, adam kayırmaya, kadın cinayetine, şiddete, yeteneksizliğe, aptallığa, sıradanlığa, cahilliğe, kalitesizliğe tanık olmamıştım.
Artık uçakta karşılaştığın Feride Teyze de, kışladaki Mehmet de, sokaktaki Mustafa Amca da, köydeki Huriye Teyze de aynı kelimeyi kullanıyor: Çürümüşlük.

Köydeki domatesler kolay kolay çürümezdi halbuki, bahsettiğim marketteki domatesler değil ki. Ne oldu bu domateslere…
Neyse, nerede kalmıştık? Heh, son model bir araba alsınlar diye tüm kadrolara memur doluşturmaktan, bilip bilmediğini de bilmeden internette verip veriştirmekten, ehil olmadan, haiz olmadan, lâyık olmadan takıp takıştırmaktan, acı çekmeden, sorup soruşturmadan erişebilmekten bahsediyordum.
Olsun, zaten dikkatim dağıldı, ne diyeceğimi de unuttum. Heh, şimdi siz öyle bakınca hatırladım:
Üniversiteye gitmenin, hatta kitap okumanın bile, anlamını yitirdiği bir dönemi yaşadığımızdan bahsediyordum.
O kitap, insanlar kitap okuyor bu desinler diye günlerce masada durur öylece.
Laptop altlığı olur, tozlanır, üstüne su, sigara külü falan dökülür ama asla açılıp okunmaz.
Okul sonra, şevkle okula giden birini tanıyan var mı?
2009’da ilkokuldan, 2013’te liseden mezun oldum. Uyumak istediğim sabahlar hariç, okula hep isteyerek gittim.
Okulda evdekinden bambaşka bir kişilik açığa çıkıyordu bende.
Özellikle ilkokulun son 5 senesinde, hayatımda en çok iz bırakan ilk öğretmenin Serpil Öğretmen, bana Ata Demirer derdi.
Çıkardım, bildiğiniz stand-up yapardım. Onun taklidini yap Umut, bunun taklidini yap Umut.

Haydi tutmayın, bırakın kendinizi.
Eve döndüğümde ailemden çekinirdim, zaten bütün akşam televizyon izlenirdi.
Hafif bir sıkılma olurdu bende, gidip ya basket potasına çoraptan yaptığım topla şut atardım ya da içeride Walkman’den radyo dinlerdim.
Ne diyordum, evet artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Ama bizim milletçe umudunu hiçbir zaman yitirmemek gibi de bir huyumuz var.
Yeni Yıl: Amaçlar Olmadan Umutlar Olur Mu?
Kendim için bir gelecek projeksiyonu belirledim.
2 sene önce Bir Tek Şey diye bir yazı yazmıştım. O günden beri benim için hem ayırdığım zaman hem de ekonomik beklenti noktasında psikoloji/psikoterapi üzerinden gitmek öncelik olarak ilk sırada yer alıyor.
2026’nın ortalarına kadar yaptığım işlerde, aklımdaki ekonomik ve sosyal konuma gelemezsem, hayatımda yeni bir ufuk belirleyeceğim.
İşte o zaman benim ”Bir Tek Şey”im değişecek. Sizin de tüm bu çürümüşlüğe rağmen ”Bir Tek Şey”iniz var mı?
Buraya kadar okuduysanız, ya fikirlerime değer veriyorsunuz ya da size ilgi çekici geliyorlar. O zaman bana neden yazmayasınız?
Yeni yılda her şey gönlümüzce olsun,
Aralarında kullandıklarınız varsa, sosyal medyada takipleşelim.
Büyük Ev Ablukada’ya teşekkürler.
Paylaş:






